26 Haziran 2007 Salı

Thierry Daniel Henry

Dünyanın en popüler oyunu olan futbolda en dinamik ofansif oyuncu olarak bilinen şahıs.

1977 Ağustos 17'sinde Les Ulis Fransa'da dünyaya geldi. Bugüne kadar Arsenal'in ve Fransa milli takımının en golcü futbolcusuydu. Halen de öyle ancak artık Barcelona Futbol Kulübü'nde. Bugün itibariyle 24 milyon Euro karşılığında Barcelona'ya transfer olan Henry, 1999 yılında Juventus'dan transfer olduğu Arsenal takımında 364 maçta 226 gol kaydetti. 2 Premier Lig 3 Fa Cup şampiyonluğunu da Arsenal kulübüyle birlikte yaşayan Thierry Henry adeta Arsenal'le özdeşleşmiş bir futbolcuydu ama hayat nelere kadir. Geçen yıl Barcelona söylentileri çıktığında herkes "yok ayrılmaz ordan" demişti ve Arsenal'de kalınca da "dediğim gibi oldu" cümleleri kaçınılmazdı. Bu yıl öyle olmadı ve Henry artık İspanyolcasını da geliştirme imkanı bulacak. Henry transferden sonraki basın toplantısında şöyle konuştu;

"Burada olduğum içn gerçekten çok mutluyum. Uzun süren görüşmeler sonunda oldu ama sonunda buradayım. Bir an önce kendimi göstermek için sabırsızlanıyorum. Barcelona her zaman kazanamak isteyen bir kulüp. Başarılı olmak için elimden gelen herşeyi yapacağım. Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak herkesin en büyük rüyası ve eminimki bu rüyayı Barcelona bir kez de benimle beraber yaşayacak"


Futbol hayatına Monaco'da başlamadan önce Fransa Futbol Federasyonu'nun futbol akademisi olan ; Clairefontaine'ye gitti. Zamanın Monaco teknik Direktörü Arsene Wenger Henry'e Monaco formasını teslim eden adamdı. O günlerde Henry 17 yaşındaydı. 1997 Ekim'de ilk milli formasını Güney Afrika'ya karşı giydi. 1998 de ortalığı kasıp kavuran Fransa'da iyi maçlar çıkarttı ve 3 de gol kaydetti. 2000 Avrupa Şampiyonasında da 3 gol kaydeden Henry yine ülkesiyle şampiyonluğu yaşıyordu. 1999 Ocak'da 14 milyon Pound karşılığında Torino'ya transfer olan Henry'nin Torino kariyeri Hakan Şükür'ünkinden farksızdı. 6 ay sonra 1999 Ağustos'unda 10,5 milyon pound karşılığında Arsene Wenger yönetimindeki Arsenal'e transfer oldu ve tarihin başlangıcı da bu oldu. 7 sezonda Arsenal'in en golcü oyuncusu oldu. Arsenal efsanesi Ian Wright'in rekoru olan 185 golü tarih sayfalarına gömerken bir tarihi de kendisi yazıyordu. Arsenal'in en başarılı futbolcusuydu artık o. 2003 ve 2004'de Fifa yılın futbolcusu ödülünde finalist olurken ödüle ulaşamadı. İngilterede ise Arsenal'i tutup bacağından götüren Henry İngiltere'de iki kez yılın futbolcusu seçildi. Tarihler 23 Ağustos 2007'yi gösterdiğinde dünyadaki futbolseverler şaşkınlık içerisinde Henry'nin prensipte Barcelona ile anlaştığını duyuyordu. Bugün ise resmi olarak Katalan kulübüyle kaderini birleştirdi. Şu anda 29 yaşında ve önündeki kalan futbol geleceğini tüm futbolseverler merak ediyor. Bakalım şampiyonlar ligini ve futbolseverleri ne gibi maçlar bekliyor...




Bu arada Henry'nin o muhteşem kfasına özel resim standartlarımızı da bozmuş olduk hayırlı uğurlu olsun


Devamını okuyun...>> Read more...

25 Haziran 2007 Pazartesi

Yngwie Malmsteen

30 Temmuz 1963'te İsveç'in başkenti Stokholm'de doğmuştur. Babası orkestra şefi ve ablası da orkestrada enstruman kullanan Yngwie 4 yaşında keman çalmaya başladı ve üç yıllık keman deneyiminden sonra 7 yaşında gitara merak saldı. jimi Hendrix'in ölümü üzerine televizyonda yayınlanan bir programı seyredip Hendrix'e ve sahne gösterisine hayran kalmasıyla akustik gitar da elinden düşmez oldu. Sonraları Fender Stratocaster adlı gitar Yngwie J. Malmsteen için vazgeçilmez bir dost olacaktır. 10 yaşına geldiğinde Deep Purple şarkılarının tamamını çalmasının yanı sıra 11 yaşında klasik batı müziğinde çalamadığı şarkı yoktu.


Hep bu şekilde komplike bir gelişim sürecinde ilerleyen Malmsteen yıllar geçtikçe tarzını oluşturuyordu. Malmsteen'in benzersiz stilinin ortaya çıkmasında, Ritchie Blackmore ve yetenekli bir flütçü olan ablasının katkılarının yanısıra, melodilerini Klasik Müzik tınılarıyla süslemesi, oldukça etkili olmuştur. Barok dönemi bestecileri Johann Sebastian Bach, Antonio Vivaldi, Tomaso Albinoni ve klasik dönem bestecileri Ludwig van Beethoven, Wolfgang Amadeus Mozart, Nicolo Paganini; Yngwie J. Malmsteen'in müziğine derin etkiye sahiptir. Bir anne için zor da olsa müziğe ve onun yeteneğine inancı tam olan annesi, onun zaman geçtikçe okuldan kopup müziğe yönelmesine destek verdi. 15 Yaşına geldiğinde gitar tamir atölyesinde çalışmaya başlayan Yngwie J. Malmsteen tamir için atölyeye getirilen bir lutla gitarda açtığı çığırın fikrini işleme koydu. Gitarın perdelerini eye ile oyarak tıpkı lut gibi scallope klavyesi olan bir gitar yaptı. Sonuçtan çok memnun kalan Malmsteen yeni bir gitarda aynı işlemi uygulamakta geç kalmadı. Yüksek teller ve scallope klavye ile çalmak zor da olsa Malmsteen'in seçtiği sweep tekniği sayesinde buna uyum sağlamak onun adına hiç de zor olmadı.

18 yaşında arkadaşlarıyla kaydettiği demolar İsveç için fazla sıradışı olduğundan bir süre sonra kayıtları yurt dışına göndermeye başladı. Demoyu dinleyen Shrapnel Music'in sahibi Mike Varney, Yngwie Malmsteen'i Steeler'a katılması için Amerika Birleşik Devletleri'ne davet etti. Steeler'da sadece bir albüm yapan Yngwie Alcatrazz'a katıldı. Fakat hiç bir grup Yungwie'yi sarmıyor kendi tarzını ortaya koymak ve bağımlı olmamak istiyordu. Bunun üzerine Solo kariyeri başladı. Solo kariyerinin ilk albümü "Rising Force" oldu. Bu albüm müzik listelerinde 60. sıraya kadar yükselirken neoklasik rock şaheseri olarak tarihe geçmişti bile. Bu albümdeki performansı ile Yngwie enstürmental rock dalında Grammy'e aday gösterildi. Sırada 1985 yılında çıkarn 'Marching Out' adlı albümü vardı. İlk albümüne göre bu albümde vokale de önem veriyordu Malmsteen. 'I'll See The Light, Tonight' parçası uzun bir gitar solosunun ardından sert girişi ve vokali ile oldukça çarpıcı bir parçaydı. Malmsteen bu kalitede albümleriyle yavaş yavaş gitar dünyasındaki yerini edinmeye başlıyordu. 2000 li yıllarda bu albümün etkisi hala parçalarında devam etmektedir. Daha sonra 1986'da 'Trilogy' ve 1988'de 'Odyssey' geliyor. Odyssey albümünün Yungwie için önemi ise şöyle; Malmsteen 1987 yılında yaşadığı ciddi trafik kazasından sonra bu albüm ile hem patladı hemde dünya çapında tanınma başarısını gösterdi. Trafik kazasında bileği kırılan Yungwie "Bite The Bullet" adlı parçayı çalabilmek için çok zorluklar çekmis kırılan koluyla baya bir mücadele etmis. Sonrada albüme eklemiş. Belki de bu parçayı istediği gibi çalmasa müzik hayatı bitip albümlerine nokta koyabilirmiş. Bu albümün Yngwie için en önemli yanlarından biri ise 'Dreaming' parçadır. Oldukça duygusal bir parça olan ve Yngwie'nin albüm çıkmadan önce ölmek üzere olan annesine çalıp tepki alabildiği tek çalışma olan bu parçanın Yngwie için önemi büyüktür. Bu albümü de zaten annesine adamıştır. 1989 yılında "Live in Leningrad: Trial by Fire" adlı albümüyle devam eden Yngwie Toplam 11 parçadan oluşan bu albümün olumlu yanlarından biri J.Hendrix'in "Spanish Castle Magic" parçasını da barındırması.1990 yılında "Eclipse" adlı albümü çıkarttı ve Yngwie albümlerindeki olağan bol soloları Eclipse içinde çok fazla atmamayı tercih etti. 1991 yılında ise "Collection" adıyla bir Yngwie kolleksiyonu piyasaya çıktı ve ardından 1992 yılında "Fire and İce" adlı albümü piyasaya çıktı. Bu albümde albümle aynı adı taşıyan "Fire and İce" adlı parçanın ilk 30 saniyesindeki soloyu çalabilene rastlanmadığı üzerine yorumlar vardır. 2 yıllık bir aradan sonra 1994 yılında "The Seventh Sign" adlı albümüyle tekrar müzikseverlerle buluşan Yngwie bu albümde önceki gitar solo ağırlıklı klasik tarzdaki albümlerine göre daha çok piyasaya hitap ediyor.Akılda kalan ve sürükleyici parça albümle aynı adı taşıyan "Seventh Sign". Tamamı heavy metal severler için pek sürükleyici olmasa da rock ve klasik müziği sevenler için kesinlikle denenmeli. Yine 1994'de "Power and Glory" adlı üç parçalık albümü çıkartıyor. Albümde zaten "Takada's Theme" adlı parçanın stadium edit ve complete adında iki versiyonu bulunurken bir diğer parça olan "The Seventh Sign" önceki albümündendir. Yine 1994 de "I Can't Wait" adlı bir single daha çıkarıyor ve ardından 1995'de "Magnum Opus" adlı albümü çıktı ve bu albümde ise The Seventh Sign albümünden tekrar bir U dönüşü yaparak gerçek kişiliğine bürünmeye başlıyor ve daha fazla gitarına yüklenmeye başlıyor. Ardından 1996 da "İnspiration" 1997 de "Facing The Animal" la sevenleriyle buluşuyor. Bu albümün Malmsteen için öncemi ise; "Like An Angel" duygusal bir slow çalışma ve Malmsteen bu parçayı eşi için yazmış. 1998'de de boş durmadı ve "Concerto Suite for Electric Guitar and Orchestra in E Flat Minor Op.1" adlı almümle Elektro gitarının arkasına aldığı orkestra ile içinden gelenleri çalıyor ve klasik müzik hayranlarını da kendine bağlıyor. Yine 1998'de "Yngwie Malmsteen LIVE!!" adlı albümü çıkarttı. Ardından 1999 da "Alchemy" adlı albümle devam eden Yngwie bu albümde de genelde kendine özgü klasik yapısında. "War To End All Wars" ile 2000 yılında albüm sayısına bir tane daha ekleyen Malmsteen severlerine bir albüm tarihi gezisi ile "Anthology 1994-1999" yi çıkarttı. Aynı yıl içerisinde tam 3 albüm daha çıkartan Malmsteen hiç boş durmuyordu... bu albümlerden "Concerto Suite Live From Japan" 3 parçalık bir albümken "Best of Yngwie Malmsteen:1990-1999" adından da anlaşılacağı gibi bir Yngwie Malmsteen Best Of'uydu. Bir diğeri olan "War to End All Wars" ise yeni bir albümdü. 2000 yılında bu albüm çıktığında konser programı içinde Türkiye'de vardı, İstanbul Açık Havada yaklaşık 2-3 bin kişi bu konseri izleyen sanşlı kesimdi.

"The Genesis" le 2002 de geri dönen Malmsteen, Aynı yıl içinde "Attack" adlı albümünü de piyasaya sürdü. Albüm oldukça uzun bir albümdü ve toplam 15 parçayı içinde barındırıyordu. Yngwie bu albümdeki bazı parçalarda 90 lı yıllarda çıkardığı bazı albümlere nispeten daha eskilere dayanan tarzını tekrar ortaya çıkarmış. 2003 yılında Attack! kapsamında Türkiyeye tekrar gelen Malmsteen Ankara ve İstanbulda iki konser verdi. "G3 Live" adlı albümüyle 2004'de piyasaya dönen Malmsteen bir sene sonra 2005'de tam 18 parçalık "Unleash the Fury" adlı albümüyle sevenleriyle buluştu.

Sevenlerine bir de sevindirici bir haber verelim burdan; Yngwie sert bir albüm üzerinde sıkı çalışma içerisindeymiş şu anda. Official sitesinde de 'hazır olun!' demekle yetiniyor. Her zamanki soğukkanlılığıyla :). Ama ne zaman çıkar bilemeyiz.



Devamını okuyun...>> Read more...

Dünya Kupası 2010


2010 Dünya Kupası Avrupa elemelerinin grup sistemi belirlendi.

Futbol Federasyonu'ndan yapılan açıklamada, UEFA İcra Kurulu'nun Michel Platini başkanlığında Heerenveen'de yaptığı toplantıda Avrupa elemeleri grup sistemini belirlediği bildirildi.

Elemelerde 53 ülke mücadele verecek ve gruplar 6, 8 ve 5 er takımlı gruplarda oynanacak.

Lider bitiren takımlar direkt katılacak. En iyi sekiz ikinci takım ise eşleşmeler sonucu playy-off maçlarında karşı karşıya gelecek. Bu elemelerden galip çıkan dört takım ise Güney Afrika'da düzenlenecek kupaya katılma hakkı elde edecek.


Devamını okuyun...>> Read more...

8 Haziran 2007 Cuma

Magazin Kültürünün Getirileri, GÖTÜRÜLERİ...

Görüldüğü üzere toplumda şu anda yaşanan ve yaklaşık on yıldır iyice laçkalaşan süreçte, toplumun "adaletsizlik" yöneticileri gözler önüne bir çeşit perde çekiyor ve insanları dünyaya inmiş uzaylılar görüntüsünde anlamsız bakışların içine boğuyorlar. Elbette ki eğlence olmalıdır ve olacaktır; ama toplumumuz ince bir çizginin saydam sınırlarında aldatılmaktadır. Bu sınırların diğer tarafı ne bilinci ayakta koymaktadır ne de şuurun canlı kalmasına izin vermektedir. Bu kültür, karakterleri insanlara ve bireylere faydalı olmaktan uzaklaştırıp birer kabullenici bireyler haline getirir. Buradaki kabullenici bireyler derken anlatılmak istenen ne biraz açalım;
'Söylenen' in doğruluğunu mantıkla değil 'söyleyen' le ölçeklendiren, 'doğruların' doğruluğunu bilgiyle değil 'enjekte' (daha şirin bir tasviri bence yoktur) ile kabullenen kişi.
"Magazin olayı" konusuna ben sadece olay demekle yetineceğim ve buradan yola çıkarak ne kadar aciz olduğumuza varacağım. Bu "olay" sadece bir olaydır ve hiç bir zaman kitleleri peşinden koşturmaması gereken -yok efendim o onunla geziyormuş o onunla tozuyormuş vs...- gibi 'olay' ların halka bir kültür olarak benimsetilmesi yani kişilerin özel hayatlarının ve bu özel hayatları içinde yaşadıkları olayların; eyleme dönüştürdükleri kararlarının 'bizim' hayatımıza zorla katılmasıdır. Bizim de bunu aciz bir şekilde kabul etmemizdir.
Kısacası 'Magazin Olayı' sanal bir dünyanın oluşturulup içerisindeki kişilerin hayatlarından kopartılıp alınıp, ardından toplumun 'bilmesi gerekenler' için engel formatına çevrilip, ısıtılıp ısıtılıp sunulan bir yemektir. Berbat bir yemek olmasına rağmen bal yese baldan usanan toplumumuz bu kültürden bir türlü usanamamış ve bir türlü kurtulamamıştır. Tabi bunda dayatmanın ne derece etkisi vardır okuyanlara kalmış.


Devamını okuyun...>> Read more...

5 Haziran 2007 Salı

Ankirockfest-2007

Ankara 6-10 Haziran 2007 tarihleri arasında rock müzik adına dev bir festivale ev sahipliği yapacak. Çankaya Belediyesi Ahlatlıbel Tesisleri'nde Düşyolu Organizasyon (Ankara) ve Tasarımevi (İstanbul) ortaklığında, Çankaya Belediyesi'nin işbirliği ile yapılacak olan organizasyon rock müzik severler için güzel bir dört gün demek.


Türk Rock müziğinden tam 32 ismin katılacağı festivalde rock müzik severler için bir de bulunmaz bir ses var: Dünyaca ünlü rock grubu Black Sabbath'ın eski vokali Tony Martin!


Türk Rock müziğinin duayenlerinden Erkin Koray; GruplardaMoğolllar, dünyaca ünlü grubumuz Pentagram son dönem gençlerinin favori grubu Manga'nın yanı sıra Vega ve Bulutsuzluk Özlemi festivalde olacak. Rock müziğin tanıdık simalarından; Nil Karaibrahimgil, Feridun Düzağaç, Hayko Cepkin ve Barış Akarsu da Ankirock'un konukları arasında.
Buraya kadar her şey çok güzelken gelelim fiyatlara;
100 YTL olarak belirlenen ''Konaklamalı Kombine'' için ; organizasyon komitesi tarafından temin edilen tek kişilik 50 çadır kurulacak. Tabi ki değişik ücret seçenekleri de var festivalde:
Tek gün için 21,50 ytl ücret belirlenirken 'Tek gün kamplı' 25 ytl ve Kombine biletler ise (konaksız) 75 ytl olarak belirlendi. Biletler Biletix'den de edinilebilecek.
Festivalin kapanış konserini ise Tony Martin verecek.


Devamını okuyun...>> Read more...

4 Haziran 2007 Pazartesi

Yeniden

Şimdi nereden çıktı "Yeniden" sıfır bir blogda. Tabi ki bu yazıyı okuyup da daha önceki denemelerimi bilmeyen ziyaretçiler bunun anlamını bilmiyor: Şöyle açıklıyım; ben daha önceden defalarca site kurma girişimlerinde bulunmuş ve bu girişimler sonrasında hepsinde malulen ,sabırsızlıktan ötürü, başarısız olduğumdan ileri gelen bir 'yeniden' başlığın anlamı.

Bütün bunları yazdıktan sonra az çok sanal alemdeki geçmişim hakkında bilgi sahibi de olmuşsundur sevgili ziyaretçi. Bu blogun amacına gelince: Blogun ana mantığıyla hayattan, güncel, siyaset, müzik, sinema ; kısacası ne gelirse aklıma yazacağım ama bunları yazarken dayanaklı ve bilgilendirici yazılar olmasına gayret göstereceğim bir sanal günlük olması dileğiyle...

Başlıyoruz.


Devamını okuyun...>> Read more...

EN TEPEYE ;)<<